29 Mart 2015 Pazar

MASALSI BİR ŞEHİR: BEYRUT

Beyrut’tayım … Savaşın izlerini taşıyan hüzünlü binaların arasından pırıl pırıl parlayan deniz hınzırca göz kırpıyor sürprizlerle dolu ve uyumayan bir kente usulca davet ediyor..

Güneş kırık dökük, düşmemek için birbirine yaslanmış gibi görünen eski binaların arkasından usulca batıyor… Bir yerlerden müzik sesi duyuluyor.. Fairouz.. İçim ısınıyor..

Bavulumu Beyrut yolculuğu için hazırlarken 500 yıl boyunca iktidar sürdüğümüz bu küçük Ortadoğu ülkesiyle ilgili çok fazla bilgim yoktu..



Sevgili Başaran Ulusoy ‘un önderliği ve beraberindeki Turizm acentelerimizin değerli temsilcileri bu ziyaretimizi daha da eğlenceli kılıyor.İki ülke arasında seyahat trafiğini arttırmak istiyoruz ve aslında iki ülkenin çoklu renklerini buluşturmaya gidiyoruz.

1,5 saat gibi kısa süren Middle East Havayolları’nın samimi ve sıcak misafirperverliğiyle doğuya özgü lezzetli sunumlarıyla harika bir uçak yolculuğu sonrası Beyrut Rafik Hariri Uluslarası Havalimanına indik..

Havaalanı gayet düzenli, temiz, insanlar güleryüzlü ve yardımsever..

Türk vatandaşlarına artık vize uygulanmadığından işlemler çok kısa zamanda tamamlanıyor.

Havaalanı Şehir merkezine çok yakın, 15 dakika sonra otelinizde hoş geldin kokteyllerimizi yudumluyor olabilirsiniz..Şehirde çok büyük bir trafik karmaşası yok…Hatta içinizden bu insanlar nerede diye düşündürecek kadar da sakin..Sessizlik bir başka sokakta yerini bir anda kalabalık ve gürültüye bırakabiliyor...İşte burası Beyrut.Narin yüzüyle her sokağın ayrı bir öyküsü var...Çok kez yıkıldı,bir kısmını deniz yuttu ama her defasında yeniden uyandı ve çehresine eskisine nazaran daha güzel ve canlı yüzler ekledi.Batı ve Doğu arasındaki karışımı şehre özel bir ışıltı vermiş,gözünüz kamaşıyor..Beyrut’u ziyaret eden kişinin bu farklılık karşısında tarafsız kalması mümkün değildir..Bir sokakta seyyar satıcılar yakıcı güneş altında arabalarını iterken,diğer sokakta vitrinlerde dünyanın en meşhur markalarını satan lüks mağazaları tüm ihtişamıyla boy gösterirler.Bir yanda savaşın gri örtüsü binaları örtmüş ve şimdiki haliyle kırık dökük terkedilmiş binaların ardında kimbilir ne öyküler yaşanmıştır diye düşünürken diğer yanda kafeler ve gece kulüpleriyle lüks tüm ihtişamıyla sizi sarmalar.Bu başdöndürücü tezatlarda ve zıtlıklarda şehir sizi adeta sarhoş edebilir ve içinde farketmeden kaybolabilirsiniz.




Lübnan’ın başkenti Beyrut çok güzel ve masalsı bir şehir Gösterişli eğlence hayatı, Avrupayı aratmayan lüks otelleri, ünlü markaların boy gösterdiği ışıltılı vitrinleri, çoğunun 3 dil bildiği insanıyla hala Ortadoğu’nun Paris’i...Bu yakıştırmayı Beyrut’a gitmeden önce biraz özenti ve hatta belki biraz da abartılı diye düşünürdüm ancak yanıldığımı çok çabuk anladım..Beyrut’u ziyaret eden kişinin şehrin tezatlıkları ve farklılıkları karşısında tarafsız kalması mümkün değildir.Geçmiş ve gelecek içiçedir ve bu karışım onu muhteşem kılmaktadır.



Oteller genelde Down Town veya Solitaire diye adlandırılan şehir merkezindedir.Bu bölge kafe, restaurantları, gece kulupleri ve ünlü Fransız ve İtalyan markaları satan mağazalarıyla meşhur… Nargile kafeler, çok geç saatlere kadar açık.. Gece hayatı çok hareketli.. Taksiler şehrin tek ulaşım araçları.Şehir o kadar küçük ki otobüs bile tek tük var.. Taksilerde zaman zaman dolmuş da yapılıyor..

Bölgede ihtişamıyla göz kamaştıran Rafic Hariri camii, kiliseler, ve 1992 yılında bulunan ve geçmişi bronz çağına kadar giden tarihi kalıntılar görmeye değer..



Beyrut alış veriş merkezleriyle de çok meşhur, ünlü markalar her yerde, şehrin en büyük alısveriş merkezleri ABS, CİTY MALL , BHV, Boulevard içinde bütün markaları barındırıyor..

Achrafieh bölgesi gerek mimarisi gerekse küçük Fransız kafeleriyle ilginizi çekebilir..



Şehri denizle buluşuran Korniş Lübnalıların ve turistlerin çok rağbet ettikleri bir bölge.. Kafeler ve restaurantlarla çevrili.. Rawshe kayasını buradan görebilirsiniz.. jeolojik güçlerle ortadan ikiye ayrılmış ilginç bir kaya…

Şehirde AUB, Sursock ve elbetteki National Museum görülmeye değer..

Beyrutun 18 km otesindeki Jounieh sanırım şu ana kadar gördüğüm en güzel manzarayı barındırıyor, Dağların eteklerinden denizi gören bu bölge akşam yat klubü ve restaurantlardan gelen ışıklarla aydınlanıyor… Muthiş bir ışık seli…Casino De Liban Bölgedeki tek casino ve çok meşhur.. Yerli ve yabancı turistler tarafından çok ilgi görüyor..Buraya giderken yolda görüyorsunuz,Jouniehin tepesindeki Harissa Meryem ana heykeliyle ünlü..

Lübnan yaklaşık 3 milyon nufusuyla küçük bir ülke, dolayısıya diğer şehirler birbirine çok yakın..

Beyrutun yanı sıra Byblos zengin arkeoloji ve dünyadaki en eski bölge olması dolayısıyla mutlaka görülmeye değer..Unesco bu antik şehri uluslararası kültür mirası kategorisine almıştır. Küçük şirin bir sahil kasabası.. Balık restaurantlarıyla ünlü…St. Johana Kilisesi ve kalesi muhakkak görülmeli..Byblos şehrini ziyaret etmeyen bir turist Lübnan’ı görmemiş demektir.Gittiğinizde mutlaka görülmeye değer,’’iyi ki üşenmedik,iyi ki vazgeçmedik,iyi ki geldik’’diyeceğinizi biliyorum.



Yine Beyrutun yakınlarındaki Jeita mağaraları bir gününüzü geçirebileceğiniz çok ilginç bir bölge… Jeita yer altı magaraları bu sene Dünyanın yedinci harikası olmaya aday… Bölge terefirik, sandal ve yürüyerek gezilebiliyor.. Mağaranın içindeki sandallarda yüzyıllarca süren erozyonların oluşturduğu ve ışıklandırılmış gizemli koridorlarında gezinirken heyecanlanmamak mümkün değil..İlk kez 1836 yılında keşfedilen mağarada 9000 metre derinliğe kadar gidilmiş olması olağanüstü bir olaydır.Tavanı dağ gibi tabanı ise saf sudan oluşan bu büyülü güzellikte sessizce dolaşırken adeta nefesimizi tutup bu ihtişamı yaşıyoruz.İçeride çekim yapmak ve fotoğraf çekmek kesinlikle yasak..Fotoğraf makinesi gördüklerinde görevliler tarafından o an hemen el konabiliyor.



Baalbeck, Her yıl Dünyanın dört bir yanından tarih meraklılarını ağırlıyan ıssız şehir, Beyrut’tan 180 kilometre uzaklıkta. Humus - Şam demiryolu üzerinde,Dünya üzerindeki en geniş akropole sahip antik şehir. Aynı zamanda Ortadoğu’daki en önemli Roma kalıntısı. Baal tanrısına tapanların da merkezi. Baalbeck Festivalleriyle, caz konserleriyle de çok meşhur..

Savas sırasında insanlar şehirden dağlara kaçarak buralarda yaşamaya başlamışlar daha sonra bu evleri yazın sıcağından korunmak için yazlık evler olarak kullanmaya başlamışlar..

Lübnan şehirde denize girerken aynı zamanda dağlarda da kayak yapabileceğiniz nadir ülkelerden.. Lübnan’da çok lüks kayak merkezleri var.. Faraya bunlardan sadece bir tanesi...

Paris Hiltonunun Lübnan mutfağını neden bu kadar çok beğendiğini bu yolculukta anlamış oldum… Mezeler hem çok çeşitli hem de şahane… Yeşillik ve özellikle de nane çok tüketiliyor bu ülkede..

Semsek (labneli börek), humus, tabuli (ince bulgurlu maydanoz salatası), nar ekşili zahter salatası, çiğ köfte (bulgurlu veya bulgursuz), patlıcan ezme (közlenmiş), zeytin, deniz ürünleri kibbe (içli köfte), binbir meze çeşidinden sadece birkaçı. · Beyrut mutfağının bir başka başrol oyuncusu da Zahter... Kekik türünden, ancak kekikten çok daha aromalı ve lezzetli... Tazesi, salata malzemesi; tozu, susam unu ve zeytinyağı ile karıştırılınca, kahvaltıda ekmeğe sürebiliyor veya kurusu, zahterli pide malzemesi şeklinde; günün her anında sofrada yer bulabiliyor kendine. ekşili yaprak dolması baştan çıkaran lezzetler arasında. · Lübnan, bir yandan da zeytin ve zeytinyağı cenneti. Salatalara ve yemeklere konanlar yetmiyormuş gibi; zeytinyağı, sabah, öğlen, akşam değişik karaf ve kâselerde mutlaka sofrada da ayrıca sunuluyor. Yemeklerden sonra ağır tatlılar ve kakuleli Türk kahvesi pek makbul.

Arak bizim rakının biraz daha şekerlisi ve çabuk çarpanı, küçük bardaklarda neden servis edildiğini 2 bardaktan sonra anlamış oldum..

Lübnan şaraplarıyla da ünlü.. Kesinlikle tadılmalı..

Ve muhakkak eşe dosta Al Rıfaiden o harika kuruyemişlerden alınmalı..

Dünyanın en güzel,en bakımlı ve şık kadınlarını Beyrut gecelerinde görmek mümkün.Hatta bu son derece olağan ve sık rastlayabileceğiniz bir durum.O kadar ki rehberimiz Lübnan’daki bankaların müşterilerine ‘’estetik ve güzellik harcamaları için’’ dünyada tüketicisine kredi veren nadir belki de tek ülkesinin Lübnan olduğunu söyledi.

Lübnan artık savaşın izlerini çoktan kapatmış, küçük ülkenin büyük yürekli insanları her şeye rağmen çok renkliliklerini hiç kaybetmemişler..Artış savaş yıllarını geride bırakmış ve dünyayı gezginlerini kendilerini keşfetmeleri için bekliyorlar.

Aslında onu anlatmak oldukça boş,çünkü Beyrut’u yaşamak lazım..Herkesin hayalinde bir masalsı mabedi vardır ve yerini sadece kendi bilir ya...

Beyrut sokaklarında çağlar arasında kaybolurken bu hayalinizinin de hayat bulduğunu farketmeniz işten bile değil..



Binbir Gece Masalı’nız orda sizi bekliyor...

Seyahatle kalın:))
İris Cıngı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder