Çocukluğumun küçük adımlarıyla İsviçre'de Alplerin arasında kalmış küçük Maienfeld'e doğru, Heidi'nin usanmadan mutluluk aşılayan büyülü dünyasına doğru gidiyorum.
Tepelerine yavaş yavaş kar yağmaya başlamış,sisli Alp dağları arasında dar patika bir yoldan her zorlu koşulda bile mutlu olabilmeyi, sevgi ve dürüstlükle hayatta herşeyin mümkün olabileceğini öğrendiğim ilk sırdaşım, masal arkadaşımın evine doğru heyecanla yürüyorum.
Çocukluk saflığımdaki hayallerle, birazdan Heidi'nin çatık kaşlı dedesine gizli gizli beyaz ekmek sakladığı küçük hasır sepete usulca bir küçük beyaz ekmek de ben koymak istiyorum. Bahçedeki yaramaz keçileri seveceğimi,Peter'le kırlarda kahkahalarla yuvarlanacağımı hayal edip kendi kendime gülümsüyorum..
Maienfeld İsviçre'de yaklaşık 2.000 nüfuslu ve Alplerin arasına sıkışmış küçücük bir yer..Heidi'nin evi ise dar bir yoldan sadece yürüyerek gidilebilecek bir mesafede. Yemyeşil doğanın içindeki dar yoldan kokulu elma ağaçları arasından ilerleyerek Heidi'nin evine varılıyor. Heidihaus olarak bilinen bu yer tipik bir Alp evi. Yarı ahşap yarı taş olan evin bahçesinde irili ufaklı keçiler karşılıyor sizi...Boyunlarındaki çıngırak sesleri köyün sessizliğini bozuyor. Onları severken bir yanda zıplayarak avucumdaki yeşillikleri kapmaya çalışmalarıyla eğleniyorum.
Eski iki katlı eve çok küçük dar bir kapıdan giriliyor. Alt katta saman yığınları var bunların arasından tahta bir merdivenle üst kata çıkılıyor. İşte onlarca mutlu hayaller kurduğum Heidi’nin yatak odasındayım. Samandan yapılmış döşeğinde penceresinden gökyüzündeki yıldızlara baktığı ve güzel düşler kurduğu yatak odasındayım. Duvarda halen asılı duran minik hasır şapkası,gardropta pembe ekose elbisesi ve kenardav tahta çalışma masası..Herşey aynen sanki orada bıraktığım yerde beni bekliyor.
Küçük kareli camlı pencereden dışarı bakıyorum. Büyük Alplerin heybetli gölgesi tepesindeki karların mavi beyaz ışığıyla küçük ahşap pencereden odaya süzülüyor. Tam arkamda yaşlı dedesini görüyorum,marangoz malzemeleriyle odunları kesip kışa hazırlanıyor. Peter ve Heidi ise yan odada ders çalışıyorlar..Titrek mum ışığında dizili kitapların solmuş ciltleri sanki onların odadaki neşesiyle hayat buluyor.
Mutfaktaki büyük fırında ekmekler pişiyor. Büyük bir peynir ve keçi sütüyle hazırlanmış kahvaltı sofrası sanki birazdan o sofrada kahvaltı edilecekmiş hissi veriyor.
Heididorf bugün artık turistlerin ziyaret ettiği dünyaca ünlü masalsı bir müze. Heidi,Peter ve yaşlı dedenin mumyaları o evdeler. Ama bütün dünya çocuklarına aşıladıkları sonsuz sevgi evin her tarafına ve hatta bahçeye kadar sinmiş,19. Yüzyıldan bugüne hiç dokunulmamış gibi aynı şekilde bizi bekliyor.
Burası haftanın 7 günü 10.00-17.00 saatleri arasında ziyaret eden turistleri ağırlıyor. Sadece kışın çok soğuk ve karlı havalarda müze ziyarete kapalı. Çünkü karda yürüyerek yada at arabasıyla gidilmesi ve ulaşılması zor bir mesafede. Ayrıca Heidi’nin orijinal evinin yanı sıra bu köyde unutulmaz romanın yazarı Johanna Spyri’nin de bir müzesi var.
19. yüzyılın İsviçre dağlarında yaşayacağınız bu duygusal seyahat deneyimi,aslında saf çocukluğumuza uzanan belki biraz hüzünlü ama herşeye rağmen yine de umut vaad eden aslında neşeli bir yolculuğun hikayesi..
Heididorf’ta Heidi’nin zorlu yaşamına tanık olurken,iyilik var oldukça günümüzün erişkin dünyasının da mutluluğa aslında bir adım mesafede olduğunu hatırlatacak. Heidi’nin neşeli şarkıları üzerlerine kar yağmaya başlamış beyaz Alpler’in arasından usulca süzülüp ,içinizdeki küçük çocuğu hiç unutmayın,böyle büyük kalın diye kulağınıza fısıldayacak:)
İris CINGI